Uzun lafın kısası… AKP 31 Mart seçimlerini kaybetti ama kazananları kendisine benzetti. Yeni tek adam adaylarımız 2028 için sıraya dizilmiş durumda. Kimse hesap vermiyor, kimseden hesap sorulmuyor.

CHP belediyesi takviyeli AKP Türkiyesi

Seçimden iki gün sonraydı. Beşiktaş’ın yerleşik mahallelerinin birinde, apartmanların iki kat altına adeta gömülerek yerleştirilmiş büyük bir gece kulübünün tadilatı sırasında yangın çıktı. Alevler kulübün o an açık bulunan tek çıkış kapısını hızla kapladı. İçeride kısılıp kalan 29 işçi, kimisi yanarak kimisi dumandan boğularak, oracıkta can verdi.

Beşiktaş’taki yangın, her benzer olayda olduğu gibi gündemden düşürülmüştü ki, bu sefer Antalya’dan bir başka felaket haberi geldi. Belediyeye ait bir sosyal tesise gün boyu insan taşıyan teleferik hattının taşıyıcı direklerinden biri kırılıverdi. Devrilen direğin çarptığı kabinin altı koptu, içindeki 8 kişi aşağıya düştü. Biri öldü, diğerleri yaralandı. Asılı kalan kabinlerin içindeki 174 kişi havadan sürdürülen 23 saatlik çalışma sonucunda kurtarılabildi.

Beşiktaş gece kulübü yangını 31 Mart seçimlerinin iki gün, Antalya teleferik kazası iki hafta sonrasıdır. Yani her iki kaza da AKP’nin kaybettiği, CHP’nin birinci parti olduğu, pek çok belediyenin muhalefet partilerinin eline geçtiği seçim sonuçlarının “Türkiye baharı” olarak yorumlandığı günlerde meydana geldi.

Elbette kimse seçimin ertesi gün memlekette her şeyin birdenbire düzeleceğini ummuyor. AKP iktidarının ülkede yarattığı tahribatı ortadan kaldırmak emekten, halktan yana bir iktidarın kısa olmayan zorlu görevlerinden olacak. İnsanlar 31 Mart’ta AKP’nin “yenilmesinden” mutlu oldular, bundan umutlandılar. Bunda herhangi bir fenalık yok.

Fena olan umut diye pazarlanan şeyin, umutlanan halkın kurtulmak istediği şeye benzemesi.

Peki benzerlik nerede?

Her iki olayda iktidar kadar CHP’li Beşiktaş ve Antalya belediyeleri de sorumlu. Beşiktaş’taki ölüm diskoteğine çalışma ruhsatı veren Beşiktaş Belediyesi, Antalya’daki teleferiği kelle koltukta işleten Antalya Büyükşehir Belediyesi’dir. Üstelik CHP bu iki kenti 31 Mart seçimlerinden öncesinde de yönetiyordu.

Ama esas benzerlik bunlarda değil.

Beşiktaş gece kulübü yangını da Antalya teleferik kazası da -tabiri caizse “AKP tipi” olaydır. Yirmi bir yıllık iktidarında benzer onlarcasına tanık olduğumuz, her seferinde kayış gibi yetkili suratı görmekten bıktığımız, istifa edene hiç rastlamadığımız, hiçbir sorumlunun hesap vermediği, yetmezmiş gibi her birinin korunup kollandığı, en yetkili ağzın konuyu her seferinde “kader-fıtrat” diye bağladığı nicesi gibi… Oluş biçimi ve ihmalleri bir kenara bırakalım, her iki olayda da sorumluların davranış biçimleri ile CHP’li siyasetçilerin konuya yaklaşımları AKP’nin benzer olaylardaki klasik tutumuyla aynı.

Abartılı değerlendirmeler mi bunlar?

Buyurun, siz karar verin…

Teleferiği işleten şirketin genel müdürü Mesut Kocagöz, Kepez ilçesinin 31 Mart’ta CHP’den seçilen çiçeği burnunda belediye başkanı. Şirketin başına eski Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Menderes Türel tarafından getirilmiş. Son beş yıldır teleferiği işleten belediye şirketini o yönetiyor. Yani Metin Kocagöz, Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin teleferik işletmesini teslim ettiği en yetkili kişi. Hatırlatmış olalım, en yetkili olan en çok sorumluluğu olandır. Bu bir.

Kocagöz aslında bir AKP transferi. 2004 sonrası on yıl AKP’li Kepez Belediyesi’nde başkan yardımcısı, sonraki beş yıl aynı belediyenin AKP’li meclis üyesi. 2019’da AKP’den ihraç edildiğinde CHP’ye transfer ediliyor. Yani aslında Kocagöz bir AKP tipi siyasetçi. Bu iki.

Olaydan sonra Kocagöz gözaltına alındı ve tutuklu yargılanmak üzere cezaevine gönderildi. CHP Genel Başkanı Özgür Özel, bu durumu bir siyasi komplo olarak niteledi. Özel, onlarca benzer olayda tek bir kamu görevlisi hakkında bırakın tutuklamayı, soruşturma dahi açılmamış olmasını haklı olarak eleştiriyor ve Çorlu’da 2018 yılında meydana gelen tren kazası örneğini veriyor. 25 yurttaşın yaşamını yitirdiği bu kazadan sonra TCDD Genel Müdürü hiçbir şey olmamış gibi makam koltuğunda oturmaya devam etmişti.

Tren kazasında TCDD’yi yönetenlerden hesap sorulmamış olması, bir AKP Türkiyesi rutinidir. Peki ana muhalefet partisinin, teleferik kazasında belediye şirketini yönetenlere aynı muamelenin yapılmasını istemesi hangi Türkiye’nin rutinidir? Özel, Erdoğan’a “sen adamlarına dokunmuyorsan, benim adamlarıma da dokunamazsın” demiş olduğunun farkında mıdır?

Bu bir anomali değilse şayet, iktidarıyla, muhalefetiyle düzen siyaseti AKP Türkiyesi’ne yatmış durumdadır.

Bununla bitmiyor ki anomali olsun. Bu arada kaza sonrası yapılan ön bilirkişi raporundaki bulgulardan teleferiğin bakım işlerinin taşeron firmaya verildiğini, bu firmanın tesise sağlıklı bir bakım yaptığının son derece şüpheli olduğunu anlıyoruz. Neresinden tutsanız orası elinizde kalıyor.

Beşiktaş’taki gece kulübü yangınında da durum farklı değil.

Burada da 8 kişi tutuklandı. İşyeri mesul müdürü, kulübün ortakları, tadilatı yapan şirket ve şürekası şu anda içeride.

Peki kamu adına hesap veren var mı?

Yok.

Yıldız Posta’nın göbeğinde, yerin iki kat altında 1987 yılından bu yana faaliyetteki bu gece kulübü, bugüne kadar mahalleyi ateşe vermemişse, tanrı korumuş mu diyeceğiz? Burada merkezi ve yerel iktidar açısından kamu adına kimsenin sorumluluğu bulunmuyor mu?

AKP Türkiyesi’nde bulunmadığını biliyoruz. Ama görünen o ki AKP Türkiyesi, AKP’den ibaret olmaktan çoktan çıkmış.

Diskoteği o mahallenin ortasına kim koydurmuş bilmiyoruz ama iki apartmanın bodrumuna gece kulübü çalıştırma ruhsatını Beşiktaş Belediyesi’nin verdiğini biliyoruz. Hem de iki kez. Biri 2018, diğeri 2020 yılında.

Yangından hemen sonra İmamoğlu gece kulübüne geldi. Söyledikleri, son yirmi bir yıldır olay mahalline gelen “yetkililerden” duyduklarımızdan pek de farklı değildi. Savcılık gerekli soruşturmayı yapmaktaydı. Sorumlular bu sürecin sonunda elbette hesap verecekti. Kendileri ise yangının etkilediği binada hasar olup olmadığını hızla kontrol edecek, gerekirse komşularımızın güvenli olacakları yerlere tahliyesi için destek olacaklardı.

Diskoteğe ruhsatı veren ya da teleferiği işleten bir AKP’li belediye olsa Erdoğan bundan farklı ne söylerdi? Mutlaka “fıtrat” diye ekler ama tıpkı İmamoğlu gibi siyasi ya da idari tek bir sorumluluğa işaret etmezdi.

Uzun lafın kısası… AKP 31 Mart seçimlerini kaybetti ama kazananları kendisine benzetti.

Yeni tek adam adaylarımız 2028 için sıraya dizilmiş durumda. Kimse hesap vermiyor, kimseden hesap sorulmuyor. Halkın payına iş cinayetleri, felaketler, ekonomik kriz düşmeye devam ediyor.  31 Mart sonrası baharmış! Bu ülkede bahar patronlara. Bahar diye yutturulan AKP Türkiyesi. Üstelik bu kez CHP belediyesi takviyeli.