1 Mayıs'ta sömürüye karşı olmadan, özelleştirmelere, eğitimin ve sağlığın paralı hale gelmesine, holdinglerin egemenliğine, tarikat ve cemaatlere karşı olmadan 1 Mayıs kutlanamaz. 

Emekçilerin baharı için kemer sıkmıyoruz

1 Mayıs işçi sınıfı ile sermaye sınıfı arasındaki mücadelenin keskinleştiği, safların belirginleştiği bir gün.

150 yıldan fazladır, tüm dünyada işçiler haklarını patronlardan almak, refah bir toplumda yaşamak için mücadele ediyor. 1 Mayısların en temel gündemleri, emeklilik hakkı, işsizliğe, düşük ücretlere, iş cinayetlerine karşı mücadele oldu. Ama hiçbir zaman bu taleplerle sınırlı kalmadı.

Sovyet yurttaşları emperyalist dünyaya karşı ülkeleri Sovyetler Birliğini korumak, sosyalizmi güçlendirmek ve komünizmi kurmak için 1 Mayıslarda meydanları doldurdu. Küba halkı Amerika Birleşik Devletleri'nin ülkelerine karşı uyguladığı ablukaya karşı 1 Mayıs’ta caddeleri taşırdı. Bir bütün olarak Latin Amerika'da işçiler darbelere, diktatörlüklere karşı savaştı. Ülkemizde emperyalizme, sömürüye, her türlü dinci gericiliğe karşı işçilerin mücadele ettiği gün oldu.

Özetle 1 Mayıs, sömürücülere, kapitalist düzene, savaşlara, iş cinayetlerine, gerici ideoloji ve siyasete karşı işçilerin mücadeleyi büyüttüğü bir anlam taşıdı. 

Ancak aradan geçen onlarca yıl sonra işçi sınıfı haklarında kayıplar yaşandı. Bu durumun oluşmasında işçi sınıfının siyaseten savunmasız bırakılması etkili oldu. Partili olmak, örgütlü olmak kötüymüş gibi gösterildi. Siyaset kişilere indirgendi, kahramanlar arayışına girildi. Emperyalizme, tarikatlara, patronlara karşı mücadele önemsizleştirildi. 

Yerel seçimlerin ardından düzen siyaseti, işçileri sömürü düzenine bağlamak, eşitsizliklerin üzerini örtmek, kemer sıkma politikalarını halka dayatmak için bir  “yalancı bahar” yarattı.

Tüm bu süreçte işçilerin gerçek gündemleri önemsizleştirildi. 

Geçtiğimiz yıl en az 1932 işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetti. Bu her gün en az 5 işçinin patronların kârları için öldüğü anlamına geliyor. Kredi kartı borcu olmayan işçi neredeyse yok. İşçiler borcunu ödeyemediği için yaşam umudunu kaybediyor, yalnızlaşıyor. Geniş tanımlı işsizlik verilerine göre her 4 kişiden biri işsiz. Emekliler verilen sadaka ücretlerle yaşamak zorunda bırakılıyor. İşçiler 14-15 saati bulan mesai saatleri altında baskıyla çalıştırılıyor. İşyerlerinde hakları için mücadele eden işçiler, işten atılıyor. 

Emekçiler açısından bu durumun fazlası var aşağısı yok. Ya patronların!

Onların sadece yıldan yıla kârlarını nasıl birkaç katına katladıklarını, özelleştirmelerle nasıl zenginleştiklerini, halkın gereksinimlerini nasıl paraya çevirdiklerini söyleyelim.

Tüm bu eşitsizliklerin, hak kayıplarının temelinde işçilerin örgütsüzlüğü yatıyor.

İşçilerin örgütsüzlüğünü fırsat bilip, "hepimiz aynı gemideyiz" yalanına ikna etmeye çalışan düzen siyasetinde yatıyor. AKP iktidarının sermaye sınıfı için açtığı sömürü yolunun istikrarlı bir şekilde devam etmesi arayışı yatıyor.

Evet ağır bir kemer sıkma politikası ile karşı karşıyayız.

Hayat pahalılığının iyice arttığı, işsizliğin, geleceksizliğin katlanarak devam ettiği bir dönem.  Patronlar kâr elde etmeye devam etsin diye bütün yükünü işçilere taşıttığı bir dönem. Üstelik bu iktidar partisiyle, düzen muhalefetiyle birlikte yapılacak. Buna izin vermek veya vermemek işçilerin mücadelesi ile belli olacak.

Yarın 1 Mayıs. 1 Mayıs'ta sömürüye karşı olmadan, özelleştirmelere, eğitimin ve sağlığın paralı hale gelmesine, holdinglerin egemenliğine, tarikat ve cemaatlere karşı olmadan 1 Mayıs kutlanamaz. 

Bu sesin güçlenmesi için her yerde sömürüye, sermaye sınıfının egemenliğine karşı alanlarda olacağız. İşçi sınıfının sömürü düzenine karşı mücadelesini güçlendireceğiz. Kemer sıkma politikalarını yırtıp atacak gücün safını kuvvetlendireceğiz.

Yaşasın 1 Mayıs.