Düzen organlarının birbirlerine çağrısını meşru görenler ya da uzlaşmayı sessizlikle meşrulaştıranlar bilmelidir ki emekçilerin eşitlik, adalet ve özgürlük istekleri daha gerçekçi ve meşrudur. 

'Bu davet bizim'

31 Mart seçimlerinin “yengi/yenilgi” balonu kısa sürdü. “Yeni anayasa” kamuflajlı turlarla “yumuşama”nın, “uzlaşma”nın adımları atılırken halka gülücükler dağıtılıyor; eski hamam eski tas gülücükleri…

Erdoğan, Türkiye’nin önünde hazine değerinde dört yıldan fazla bir süre olduğuna, bu zamanı hep birlikte çok iyi değerlendirmenin önemine değinerek, seçim konuşmasında işareti verdi: “Milletin ve ülkenin vaktini çalacak tartışmalarla bu dönemi heba edemeyiz. İktidardaki 21’inci yılını tamamlamış bir siyasi parti olarak hem hükümette, hem de yerel yönetimlerde mesuliyetlerimizin farkındayız” dedi. “Türkiye’nin uluslararası rolünü, sözünün ağırlığını, küresel barışın tesisindeki anahtar konumunu güçlendirecek hamleleri” devam ettirme gereğini vurgulamayı da boş geçmedi. “Bu seçimlerin galibi demokrasidir” derken 31 Mart seçimlerinin birinci partisi başta olmak üzere düzen siyasetini “uyumlu işbirliği”ne çağırdı.

Anayasa diliyle bu durumun özeti: “Anayasada gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni” içinde “demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurları” olarak “siyasi partiler” arası “işbölümü ve işbirliği”.

Anayasanın sınıfsallığı üzerinden analiz yapmadan halkı seçimden seçime siyasal faaliyete çağıran, sonra da yumuşatıp uyumlaştıran burjuva düzeni üzerindeki perdeleri kaldırıp sömürüyü gerçeğin masasına yatırmadan ne sorunlar görülür ne de çözüm yolları bulunur.

Demokrasi adı altında hoşgörü dedikleri; patronların ve gericilerin işbirliği, emekçileri metalaştırmanın meşrulaştırılması. Erdoğan’ı, Bahçeli’yi meşrulaştırırken düzeni meşrulaştırıyor ve emekçileri de buna ortak göstermek istiyorlar. Kendi gerçekleri olarak sundukları dibine kadar sahtelik. 

Düzenin yok etmeye kalkıştığı ama edemediği “Üç Fidan”ı anıp sonra o düzenin temsilcileriyle buluşup sömürünün işbirliğini sağlamak, sömürüye karşı direnenleri düzenin uzlaşmacısı yapmak başka neyle anlatılır… 

Hem hukuksal hem de olgusal olarak meşruiyeti tartışılan bir siyasi parti yıllardır iktidarda, memnun. Sermaye memnun, gericiler memnun. Düzen içi siyasi partiler yaşamlarının en rahat muhalefetini yaşıyorlar, “üç memnun”la kol kolalar. 

AKP iktidarda, yasama ve yargı faaliyetleri iktidarın elinde. Düzen içi muhalefet AKP’yi gönderecek yolları aramak yerine yaşatacak yolları seçti. AKP’yi bırakmayan sermaye sınıfıydı, düzen içi muhalefet de bırakmadı. AKP’nin hesap vermesini istemeyen sermaye sınıfıydı, düzen içi muhalefet de istemedi. 

Haziran Direnişinden, 17 Aralık operasyonu ve kimi bakanların rüşvet ve yolsuzluklarının ortaya çıkmasından, Soma felaketinden, 2015 katliamlarından, 2016 darbe girişiminden, Maden katliamlarından, 2023 deprem yıkımından sonra hep “eski Türkiye” olmayacak dendi. 2023 Mayıs seçimlerinde yine eski Türkiye devam etti. 31 Mart seçimlerinden sonra da aynı nakarat ve eski Türkiye’ye devam. 

Ve şimdi siyasi partilerin değil sermayenin temsilcisi siyasi kişiliklerin zamanı…  

On yıl önce 2014 Mayısında çok sayıda aydın tarafından muhalefet milletvekillerine yapılan “AKP’nin meşruiyeti kalmadı, Meclisi boşaltın, AKP’yi ve Erdoğan’ı susturun” çağrısına olumlu yanıt vermeyenler bugün “buluşma” haberleriyle manşette. “Çözüm süreci” için AKP kapısının açık tutulması manşette. “Güçlü parlamenter rejim” isteyenlerin “başkanlı rejim”i kanıksaması manşette. 

2014 imzacılarından biri olarak, “halkın temsilcileri geri çağırmasının, siyasi direniş” olduğunu söyledim. Boşaltılması istenen Meclis burjuva demokrasisi içinde bir organ. Oysa burjuva demokrasisine dayanan rejim çatır çatır dağılıyordu. Ve rejimin kendi içinde anayasal organları ve yollarıyla bu dağılmaya engel olması olanaksızdı. Sonuçta içinde yasama ve yargının olduğu anayasal kurum ve yollar işlemez duruma getirildi. Önce halka seçtirilen cumhurbaşkanı, sonra halka seçtirilen başkan egemen duruma gelirken sermaye ve gericiler memnuniyeti buluştu. Anayasal ve toplumsal denetim süreçlerine vurulan darbeye muhalefet sessizliği eklenince örgütsüz emekçilerin uzaklaştırılması, suskunlaştırılması on yıl boyunca hiç de zor olmadı. 

“Seçimle geldim, seçimle giderim” diyen milletvekillerinin suskunluğu, en basitinden kendi çıkarları ile en genişinden düzenin çıkarlarının buluşmasıdır. 

Halkın temsilcilerini uyarması ya da geriye çağırması -ki bu yerel seçimle gelenleri de kapsar- direnme hakkının en temel istek ve yollarından biridir. Türkiye Halk Temsilciler Meclisi tam da bu amaçla görev ve sorumluluk üstlenen bileşimlerden biridir. 

“Yeni anayasa” tartışmalarını ve turlarını düzenin çıkarları buluşmasıyla okumak gerekir. Emekçiler yönünden yanılsamalarla, tuzaklarla dolu yeni bir metin yazmak sahteliğin başlıklarından biri. Adı yeni anayasa, içeriği yeni sömürü belgesi, yazarı ya da derleyeni sermaye sınıfının egemenliği altındaki siyasi temsilciler…

Düzen organlarının birbirlerine çağrısını meşru görenler ya da uzlaşmayı sessizlikle meşrulaştıranlar bilmelidir ki emekçilerin eşitlik, adalet ve özgürlük istekleri daha gerçekçi ve meşrudur. 

Sömürücü düzenin emekçiler üzerindeki baskısına gözlerini yumanlar bilmelidir ki kendilerinin hak ve özgürlükleri de emekçilerin savaşımlarıyla gelecektir. 

Sömürücülerin ve temsilcilerinin uzlaşma çağrısı sömürünün sürmesi için. Komünistlerse, Nazım Usta’nın diliyle; “yok edin insanın insana kulluğunu, / bu dâvet bizim” diyerek örgütlenme ve savaşım çağrısı yapıyor.