Steinmeier, İmamoğlu ve Erdoğan: Bir döner meselesi

Alman emperyalizmi bu sefer bir hükümet temsilcisini değil, doğrudan devleti gönderdi Türkiye’ye.

cemil fuat hendek

Buradan gidenlerin ora kültürüne kattığı iki şeyden birini getirdi adam. Eh ne yapsın? Ayasofya’da Cuma namazı kılacak değildi ya. Döner getirdi. (Aramızda kalsın ama: Biz o, bazıları 100, hatta 120 kiloyu bulan, değişik kalınlıklarda kıyma olarak çekilip bol baharatla harmanlanıp yoğurulmuş, aralarına da birbirlerini tutsun diye incecik tabakalar yayılmış, vakumla paketlenerek derin dondurucuda saklanmış obez et kütlesine “döner” dedikçe, Bursalı İskender Ustacığım mezarında dönüyordur.)

Her neyse, bir de yanında öylesine zengin bir garnetür var ki, eşini benzerini bulamazsınız. Almanca dil kurallarına aykırı olarak “mit allem drum und dran” (şu bu ne varsa) diye ısmarlandıysa, küp küp doğranmış domatesler, incecik dilimlenmiş soğan ve hıyar, keza kıvırcık salata… Yetmez! Kırmızı ve beyaz lahana salatası yanı sıra kırmızı Meksika fasulyesi. Ve tabii sossuz olmayacağına göre, sarımsaklı ya da sarımsaksız yoğurt. Olmadı. Fiyatın üstüne birkaç sent verenlere bir iki parça da beyaz peynir. Bunların üstüne de dekor olarak yayılmış bir turşu biber. Sakın unutulmasın: Kırmızı et sevmeyenlere tavuklusu var, hiç et yemeyenlere de “vejetaryen döner”, yani spesyalitemizin sadece garnitür kısmı. Ya özel hazırlanmış porsiyonluk ekmekler ya da çeyrek veya yarım pide içine tıkıştırılan, isteyene üstüne acı biber de ekilen bu yığıntıyı alıp, yolda yürürken ağzından salyalar akıtarak ve arkanda ağır bir koku bulutu bırakarak açlığını giderebilirsin.

Steinmeier ne demek istedi?

Şaka değil, konumuz tüm Almanya’da McDonald’s’larla rekabet etme becerisi gösterebilmiş, artık koca et fabrikalarında hazırlanarak günde 550 ton tüketilen, bir o kadar da ihracat amaçlı üretilen bir “fast food” buluşundur! Kendisine her olanaktan bir milli gurur vesilesi yaratma sevdalılarına müjde: “Yaşasın! Amerikalıların Coca Cola ve McDonald’s’ı varsa, bizim de dönerimiz var!” diyerek ayağa kalkabilirsiniz. Geri kalanlar! Siz de şapkanızı önünüze koyup, düşünün bakalım: “Federal Almanya Cumhuriyeti’nin en tepesindeki, bununla ne demek istedi?”

Şakayı yukarıda bıraktıysak biraz daha ciddileşelim: Biliriz, Türkiye hiçbir zaman Almanya’nın, daha doğrusu Alman emperyalizminin dikkatinden kaçmaz. Trafik hep mevcuttur. Sermayesi gelir, silahları gelir, bunların kârları gider. Parlamenterleri, siyasal partilerin temsilcileri arada şöyle bir dolaşırlar. Vakıfları, casusları, sevdalıları ise kalıcıdırlar. Bunlar duruma göre kimi zaman şöyle, kimi zaman böyle konuşurlar. Bazen bakarsın bir siyasi parti yöneticisi iktidarı alabildiğine eleştirmiş. Bazen federal hükümetin en tepesindeki kalkıp gelmiş, Türkiye’nin en tepesindekiyle sarmaş dolaş olmuş. Rüzgâr kimi zaman aşk sözcükleri fısıldar, kimi zaman karayele çevirir, ortalık soğur. Nitekim, son zamanlarda da arada hafif serin serpintiler hissediliyordu.

Fakat Almanya’yı tanımayan ya da tanımamakta direnenleri uyarmak isterim: Bunların hiçbirine kanmayın! Bilin ki, politikacılar ileri geri konuşurken, hükümetlerin yaklaşımında farklılıklar varmış gibi olurken, Almanya’daki devlet aklı bu ilişkileri çok hassas kontrol altında tutmaktadır. O akıl, emperyal devlet soğukkanlılığı ve “vakarıyla” yüz göz olmadan gözlemler, momentini bekler, zamanı geldiğinde atılması gereken adımı atar, yapılması gerekeni yapar.

Doğrudan gelen, devletti!

Bu ziyarete de öyle bakmak gerekir. Steinmeier’in gelişi Merkel’e falan benzemez. Alman emperyalizmi bu sefer bir hükümet temsilcisini değil, doğrudan devleti gönderdi Türkiye’ye. Herkes seyahat pogramının akışına dikkat etmeli: Federal devlet önce İmamoğlu’na merhaba demiş, her ihtimale karşılık Yavaş’a uğramış, Erdoğan’a da veda etmiş oldu. Tabii bu arada kültürümüzü önce döner tabağına indirgedikten sonra, bu alanda çalışan emperyalizm dostu bir ünlüye uğramayı da ihmal etmeden. (Bundan önceki cumhurbaşkanı Joachim Gauck’un da komünizmden dönme Osman Okkan’a Federal Liyakat Nişanı taktığını, Can Dündar’ın da omzunu sıvazladığını unutmuyoruz.) Kanımca Özel’le buluşması ise sadece “âdet yerini bulsun“ diyedir. Lise Almanca öğretmeni değil ya bu. Koca muhalefet partisinin liderinde kayda değer bir tek Almanca bilgisini bulmasını başka neye yorabiliriz ki?

Anlayana sivri sinek… Ama Alman devlet ricalini ve onun dilini bilenler için davul çaldılar. Şimdi bakalım bu konuda ABD ile nasıl ve nerede anlaşacaklar.