Sahaflar Çarşısı | Komşunun 'fırtına çocukları'

soL'da yeni başlayan söyleşi dizisinde, Yusuf Şaylan'la birlikte sahaf raflarında okunmayı bekleyen kitaplara yakından bakıyoruz. İlk söyleşimizde Themos Kornaros'un Fırtına Çocukları'nı inceliyoruz.

Özkan Öztaş

soL'da yeni başlayan bu söyleşi dizisinde sahaflarda bekleyen, okurun dili demeye varmıyor ama az biraz unutulan, çok okunan değil de illa okunması gereken, birçoğunun yeni baskısı olmayan, okurun bu köşedeki yazıları okuduktan sonra mümkünse sahaflara gitmek zorunda kalacağı kitaplara yakından bakacağız. Uzun yıllar boyunca yayıncılık yapmış biri olarak Yusuf Şaylan da bu söyleşilerimizin âsafı olacak. Zira her sahafa bir âsaf, yol gösteren, yolun ilerisini tanzim eden biri lazım diye düşündük. Biz de (Ankara şürekası yakından tanır) yayıncılık, sahaflık, zaman zaman sırtında kitap köy köy dolaşarak Anadolu'ya kitap satmış, dolayısıyla memleketin neredeyse tamamında ayak izi kitaplara karışmış Yusuf abiyle bu kitaplara yakından bakacağız. 

***

Dijitalleşen dünyada okuma alışkanlıklarımızın değişmesi bir yana aynı zamanda okuma alışkanlığının da azaldığı, bunun yerine "izleyerek öğrenme" biçiminin yaygınlaştığı örneklerle karşılaşıyoruz. 

Yusuf Şaylan'a sorarsanız dijitalleşen dünyanın okuma alışkanlığımızı azalttığı kesin ve hatta bunun gelecekte ciddi sorunlara vesile olacağını düşünüyor ama hafif gülerek "Bunu böyle yazmayalım ama şimdi konuyu başka yere çekmiş olmayalım" diyor. 

Şaylan, ömrü kitap ve dergi rafları arasında geçmiş, hayatı boyunca -başarısız meyhane işetmeciliği deneyimini saymazsak- yayıncılık ve sahaflık yapmış biri. Şimdilerde pek kalmadı tabi ama sırtında kitaplar köy köy Anadolu'yu gezmiş ve köylerde yaşayanlara politik kitapları ulaştırmış bir "iş deneyimi" de var. Türkiye'de ilk set halinde yazarların kitaplarını satışa sunanlardan biri. Örnek olsun Yalçın Küçük, Doğan Avcıoğlu, Şevket Süreyya Aydemir, Nazım Hikmet, Hasan İzzettin Dinamo gibi isimlerin yanı sıra ayrıca Dünya Klasikleri olarak roman dizilerini de taşımış memleketin dört bir yanına. Biz böyle konuşurken "Bak şimdi o köylere gitsek yine eskisi gibi okunur mu kitaplar? Heyecan yaratır mı? İşte dijitalleşen dünya" diyor. Çayından bir yudum aldıktan sonra da "başlayalım" diyor.

Başlıyoruz. 

Başka bir fırtına kuşu: Komşu Yunanistan'ın uslanmaz devrimcileri

Themos Kornaros, Yunanistan komünistlerinden. Kitabı Fırtına Çocukları, Nikolay Ostrovski'nin kitabıyla her ne kadar karıştırılsa da isim benzerliği dışında başka benzer yanları da var. Yusuf Şaylan "sahaflar söyleşisi" serisine bu kitapla başlamaktaki tercihini "Yunanlar bize çok benziyor. Yaşadıklarıyla, anılarıyla ve kavgacı yanlarıyla benziyorlar bize. Bu kitabı biraz da bu nedenle önerdim" diye açıklıyor.

"İnsanlar yaşlandıkça kural tanımaya başlıyorlar. Belki de kural tanımaya başlamak yaşlılığın emarelerinden biri. Bu mevzunun yaşla da alakası yok üstelik. Yunan komünistlerini okudukça bu kural tanımamazlığı bir kez daha anımsıyor insan. Bu yüzden Yunan komünistleri için her zaman genç olduklarını söylemek mümkün" diye başlıyor söze Şaylan. Fırtına çocukları biraz da gençliği tarif ediyor onun için bu nedenle. 

Yunan yazarlara ve Yunanistan'ı yazanlara dair de birkaç söz ekliyor.

"Sadece Kornaros değil. Dido Sotiriyu'nun 'Benden selam söyle Anadolu'ya' romanı mesela. Ya da Mihri Belli'nin Yunan iç savaşını anlattığı 'Rigas'ın Dediği' kitabı gibi. Sonra Kemal Erdoğan'ın 'Mavi Sürgün' diye bir şiir kitabı vardı. Kemal Erdoğan pek bilinmez mesela. Bir şiir kitabı yayımlandı sadece. Sonra yazmadı şiir. O siyasi nedenlerle yurt dışına giderken Yunanistan'dan geçer. Ah bir okusanız o dizeleri. İnsanın göz yaşlarını tutması mümkün değil."

Romanın Türkiye'deki öyküsü ve Türkçe serüveni

Themos Kornaros'un Fırtına Çocukları kitabının orijinal adı "To Pedlo tis Thîelas", yani "fırtına pedalı". Bizim komşu komünistler de pedala basmayı, vites yükseltmeyi benzer şekillerde kullanıyor anlaşılan. 

Kitabın Türkiye serüveni de bir hayli ilgi çekici. Kitap MAY yayınlarında yayınlanıyor. 

"MAY, Mehmet Ali'nin adından geliyor. Mehmet Ali Yalçın'ın isminin baş harflerinden. Bu yayınevi aslında çok güzel kitaplar bastı. Her biri de çok güzel romanlar ve içerikler. Tabi şimdi her şey çok maliyetli, masraflar çok arttı ama dönüp bakınca keşke yeniden bassak diye geçiyor içimden. Kitabın girişinde şu not yer alıyor: 'MAY YAYINLARI'nın sekizincisi olan bu kitap Themos Kornaros'un To Pedlo tis Thîelas adlı romanının tam çevirisi olup İstanbul'da 1966 Kasım ayında Acar Basımevinde dizilip MAY Matbaasında basılmıştır" diye başlıyor söze Şaylan. Ve kitabı Türkçeye kazandıran çevirene dikkat çekiyor.

"Nevzat Hatko kitabın çevirmeni. Çok bilindik biri aslında. Ama bilmeyenler için Behice Hanım'ın yani Behice Boran'ın eşidir kendisi. Bunun gibi kazandırdığı kitaplar vardır Türkçeye. Yine Themos Kornaros'un Haydari Kampı kitabı da onlardan birisidir. Kitabı Yunanca'dan Türkçeye çevirmiş" diyor. 

Yusuf Şaylan

'İnsan bu değişir, değiştirir'

Roman Yunanistan'daki İngiliz sömürüsünü ve Yunan yurtseverlerinin buna karşı gösterdikleri direnişi ve mücadeleyi anlatıyor. Mezohora adında bir yerde geçen hikayede İngilizlerin, Yunan emekçiler için ülkeyi nasıl bir açık hava hapishanesinde çevirdikleri anlatılıyor. Ve tabi bir de yerli işbirlikçileri. Her ulusun olduğu gibi Yunan halkı içinden de çıkan işbirlikçi patronların İngilizlerle birlikte koca bir ülkeyi nasıl sömürenlerin arka bahçesi haline getirdikleri anlatılıyor romanda. 

Ve umut. Her vesile yeniden bulup tutuyor insanın yüreğinden. Bir direnişçinin endişesi ve umudu, telaşı ve ürkekliği, cesareti ve inadı... Her şey var romanda. Yazar, insana olağan üstü anlamlar yüklememiş üstelik. İnsanlar Nâzım'ın insanlarına benziyor. Korkağı da var amansız bir direnişçisi de. Ama tüm marifet insanın ayakları üzerinde durmasında, yani değişmesinde, belki de insan olmakta ısrar etmesinde. Kornaros'un anlatısında her birinden insan manzarasına rastlamak mümkün. 

"Mesela insanın değişebileceğini anlatıyor roman bir yanıyla. İyiye de kötüye de ikna olabilir ve değişebilir insan. O yüzden biraz ne yaptığımızla da ilgilidir yaşadıklarımız ya da yaşananlar. Sadece umudu kesmeyeceksin diyor yazar.

İnsan, o en işbirlikçi olan haliyle ya da saf niyetiyle kandırılan insan değişebilir. Değiştirebiliriz diyor. Bu da herhalde düşmanın en çok korktuğu şey değil midir?" diye anlatıyor Yusuf Şaylan bu değişimi. 

Ve bir de romana eşlik eden ölüm duygusuna dikkat çekiyor. 

"Ölüm hep yer alıyor romanın yanı başında. Bazen gencecik insanlar, bazen düşmanın kendisi ölüyor. Şimdi bu vesile ile tekrar okurken romanı İlyas Salman'ın geçen gün bir cenazede söylediği şeye denk gelince 'ne güzel tesadüf etti' diye düşündüm. Hatırlarsınız. Ünlü yönetmen ve yapımcı Türker İnanoğlu’nun cenaze töreninde, İlyas Salman'ın Gülşen Bubikoğlu'na dediği cümleye baktığınızda çok önemli bir ifade yer alıyor. 'Sanat ölümü korkutmak içindir' diyor Salman orada."

Duruyor ve düşünüyor tekrar Yusuf abi. Çayından bir yudum daha alıyor. 

"Sanat ölümü korkutmak için. Ne güzel bir ifade değil mi? İşte Themos Kornaros'un Fırtına Çocukları ölümü korkutan bir yapıt bence. Hem romanın kendisi hem de romandaki karakterler öyle. Mesela romanda geçen sanat ile ilgili tartışmalar, 'ahırı okul yapın' diyen İngiliz zabitine baş eğmeyen yurtsever öğretmenler, partili cam işçileri, kurşuna dizilmeyi bekleyen insanlar... Her biri kitabı okumak için teşvik ediyor insanı. Ben şöyle bir not almışım mesela şu ufak kağıda. 'Kişioğlu her zaman değişebilir"

Gülümsüyor bitirince sözlerini ve göz kırpıyor. "Yeter mi bu kadar" dercesine. 

Çayından son yudumunu alırken "Bu kadar yeterli bence. Kitabı çok anlatırsak okunmuş sayılır belki. Çok anlatmayalım ki okunası bir yanı kalsın. Yunan halkı çok benziyor bize. Mesela biz 'boyun eğme' diyoruz, Yunan şair Ritsos 'Boyun eğmeyen ülkeye" yazmış şiirlerini. Çok ortak yanımız var.

Ama Yunan halkının en büyük marifeti verdikleri büyük direniş değil. Böyle dersek eksik kalır. Her halk az çok büyük direnişler göstermiştir tarihinde. Esas mevzu o mücadelelerin bugüne ne bıraktığı sanırım. İşte bu bir marifet. Bugüne devrettikleri mücadele deneyimi ve birikimi açısından kıskanabiliriz dostlarımızı. Bunda bir beis yok. Hadi ben kalktım. Sonraki söyleşide İran'dan bir şeyler konuşuruz. Orada da bilinmesi gereken fakat çok bilinmeyen bir isim var. Ona yakından bakarız" diyor. 

Sahaflar söyleşisine İran'da verilen önemli bir mücadeleyi ve önemli bir savunmanın hikayesiyle devam edeceğiz. Söyleşiye kitaptan bir bölümle son veriyoruz.

"Vahşi doğayı nasıl uysallaştıracaklarını öğrettiği insanların kalbinden şimdi o, son savaşı için yeni bir hamleye hazırlanıyordu. Daha sonra da yaşam için daha yetenekli, daha yiğit çocukların adını yazdıracak tarih­lere.

Karanlıkta yüreklerimiz gümbür gümbür ötmekte. Bu gümbürtüleri dinliyoruz. Bu gümbürtülerin di­linden anlıyoruz ve de ne demek istediklerini biliyoruz. Kanatlarını daha açabilmek, yeni gelen konuğu sığdıra­bilmek için bu yürekler daha geniş birer göğüs istiyor­lar."