Yargı krizi: Kavganın tarafları kim? Ilımlılar-şahinler demek doğru mu?

Kopan kavga, yargıyı aşan bir kavga. Tarafların “şahinler” ve “güvercinler” olarak adlandırılması yaygın. Kemal Okuyan ve Fatih Yaşlı, temkinli yaklaştıkları bu eğilimi ve kavgayı analiz etti.

Haber Merkezi

8 Kasım günü Yargıtay, Anayasa Mahkemesi’ne savaş açtı. Konu, görünürde, TİP’ten milletvekili seçilen mahpus Can Atalay’ın salıverilmesine yönelik AYM kararıydı. Yargıtay, AYM’nin “Anayasa’yı uygulanamaz hale getirdiğini”, “kaos ortamı oluşturduğunu”, “tıpkı birtakım terör örgütleri gibi Yargıtay’ı tehdit ettiğini” öne sürdü ve, fiilen nasıl yürütüleceği belli olmasa da, AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunulmasına karar verdi.

Patlak veren kriz, iki yüksek mahkeme, dolayısıyla iki devlet organı arasında. Öte yandan, iktidar bloğundan da farklı sesler yükseldi. Eski Adalet Bakanı Abdülhamit Gül, AKP Siyasi ve Hukuki İşlerden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Hayati Yazıcı, eski MKYK üyesi Şamil Tayyar, AKP Artvin milletvekili Faruk Çelik gibi isimler Yargıtay’ın aldığı kararı sorunlu buldu. Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu Başkan Vekili Mehmet Uçum ve Cumhurbaşkanı danışmanı Ayhan Ogan gibi isimlerse Yargıtay kararının arkasında durdu.

Bu tablo, birçok yorumcu tarafından iktidar bloğu içerisinde “ılımlılar” ve “şahinler” diye nitelenen kanatlar arasındaki kavga olarak yorumlanıyor.

soL, yaşanan krizi daha geniş bir bağlamda kavramak adına, bu yaklaşımın çerçevesini masaya yatırdı.

Türkiye Komünist Partisi (TKP) Genel Sekreteri Kemal Okuyan, konuya dair net: “Siyasette en anlamsız yakıştırmalardan biridir güvercin-şahin kodlaması.”

Okuyan’a göre, kimi kesimler “sertlik yanlısı” olarak görülebilecek nitelikler taşısa da, “ılımlılar-şahinler” gibi adlandırmalar, sorunun özünün gözden kaçırılmasına yol açabilir: “Şu anda iktidar ve devlet içinde sadece yüksek Yargı’da değil, bütün kurumlarda bir gerilim var. Bu gerilim çok katmanlı. İşin içinde ideolojik tercihler var, dış politika tercihleri var, tarikatlar arasında rekabet var, rant kavgası var, büyük sermaye içi rekabet var. Bunların hepsini içine alarak bir değerlendirme yapmak gerekir. Yoksa tek bir noktaya takılırsanız, hata yaparsınız.”

‘Fethullahçılar da güvercini oynuyordu, unutmayalım’

Okuyan, “Örneğin bu gerilimi sertlik yanlıları ile daha ‘demokrat’ olanlar arasındaki çekişme olarak görürseniz, büyük yanlışa düşersiniz” kanaatinde ve çarpıcı bir örnek veriyor: “Unutmayalım, Fethullahçılar da birçok noktada ‘güvercin’i oynuyordu.”

TKP Genel Sekreteri, Mehmet Uçum’un Yargıtay’ı “yerli ve milli”, AYM’yi “Atlantikçi” olarak kodladığı ayrıma da işaret ederek, “Türkiye’de iktidarın içinde daha NATO’cu olanlarla daha pragmatik, pazarlıkçı hatta ‘özerk’ bir dış politika savunanlar olduğu açık. Ama zaten Türkiye kapitalizmi, bu türden farklı yönelimler olmadan yapamaz. Hiçbir ülke yapamaz. Bunlar birbirini tamamlıyor” diyor.

“Bugünün Türkiyesi’nde mevcut sistemin devamına yardımcı olan ve mevcut sistemin parçası olan hiçbir unsur bağımsızlıkçı bir tutum alamaz. Öte yandan Avrupa’ya ya da ABD’ye yakınlığın ‘özgürlükçülük’ olarak görülmesi de saçmalığın dik alası. Emperyalizmle özgürlük ve demokrasi yan yana gelebilecek sözcükler değildir.”

‘Mesele Can Atalay değil, çok yönlü bir sistem krizi’

Peki, Okuyan krizi nasıl adlandırıyor? “Bize göre AYM ve Yargıtay arasındaki kriz, çok yönlüdür. Bu kriz bir bütün olarak sistemin krizidir.”

Okuyan, sistem krizi tespitini şöyle temellendiriyor: “Türkiye’de sermaye sınıfı, sömürü ve talanın önünde hiçbir engel, hiçbir kısıtlama istemediği için ‘yürütme’nin gücünün sınırsız olmasını istedi. Hukuki ve kurumsal bütün engelleri kaldırdı. Yargının yürütmenin emrine verilmesi, laikliğin ortadan kaldırılması patronların talebiydi. Ancak bu kuralsızlık aynı zamanda hem sermaye grupları içindeki çelişkileri derinleştirdi hem de her biri birer holding olarak görülmesi gereken tarikatlar arasındaki rekabeti artırdı. Kendi yarattıkları bu tablo sürekli kriz yaratacak. Meselenin özü budur. İktidar çevresinde kimsenin Can Atalay’ın uğradığı haksızlıkla ilgilendiği yok. Burada a ya da b meselesi hep bir dekordur.”

TKP Genel Sekreteri, kriz karşısındaki tavırlarının ne olacağı sorumuza şöyle yanıt veriyor: “Bizim tavrımız şudur. Kuralsızlığa ve özgürlüklerin daha da kısıtlanmasına dönük her tür hamleye karşı olmak ve aynı zamanda sistemin temellerini sorgulamak, bu temelleri hedef almak. Bu anlamda ‘hukukun olmadığı yere yabancı sermaye gelmez’ diyen çevrelerle hiçbir ortak yanımız yok. Biz yabancı sermayeyi, borsayı değil emekçi halkın çıkarlarını ve geleceğini düşünüyoruz.”

Fatih Yaşlı: Ilımlı-şahin yorumuna temkinli yaklaşılmalı

Akademisyen ve soL yazarı Fatih Yaşlı da ortada “demokratikleşme” isteyen “ılımlı” grup ve buna direnen “şahin” grup olduğu, bunların programlı, hedefli ve belli bir hiyerarşi içerisinde hareket ettiği şeklindeki yorumlara temkinli yaklaşanlardan.

Yaşlı, niye temkinli yaklaştığını bir soruyla örnekliyor: “Anayasa Mahkemesi’nin Can Atalay kararının arkasında duran ve ‘Atalay serbest bırakılmalıdır’ diyen herhangi bir AKP yöneticisi ya da bakan biliyor muyuz? Bilmiyoruz, çünkü ortada böyle bir tutum alan herhangi bir kişi ya da grup yok. Bilakis Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, bu konuda iktidarın ne düşündüğünü çok net bir şekilde ortaya koyarak Atalay’ın cezaevinde tutulacağının ve vekilliğinin düşürüleceğinin sinyallerini verdi.”

‘Kim bu ılımlılar, neredeler?’

Yaşlı, Tolga Şardan ve sansür yasası örneklerine de işaret ediyor: “Aynısı Tolga Şardan’ın kısa süreliğine tutuklanmasıyla gündeme gelen ve dün Anayasa Mahkemesi’nin ‘Anayasa’ya uygundur’ kararı verdiği sansür yasasında da geçerli. ‘Atalay serbest bırakılmalıdır’ diyen de aynı mahkeme, sansür yasasına yönelik itirazları reddeden de. Dolayısıyla ortada örneğin bir iktidar-AYM ihtilafı yok, bunlar karşılıklı konumlanmış güçler değiller.”

Yaşlı’ya göre, üyelerinin çoğunluğu Erdoğan tarafından atanmış bir mahkemeye “anayasayı koruma” gibi misyonlar ve payeler vermek de doğru değil: “Ayrıca AKP içerisinden sansür yasası ve Şardan’ın tutuklanmasıyla ilgili de herhangi bir aykırı ses çıktığını, ‘bunlar yanlış’ denildiğini duymadık. O halde kim bu ‘ılımlılar’, neredeler?”

‘İki grup değil, çok sayıda hizbin güç kavgası’

Fatih Yaşlı’ya kalırsa esas mesele, karşılıklı konumlanmış iki grubun mücadelesinden ziyade, bu tarz rejimlerde sıkça görüldüğü üzere çok sayıda klik ve hizbin devlet aygıtı içerisindeki kendi özerk alanlarını koruma, güç ve çıkar ilişkilerini muhafaza etme ve kadrolaşma kavgasıyla ilgili. 

“Bir yanda AKP bir yanda MHP kadroları, bir yanda AKP’nin içerisindeki Soylu gibi isimlerin başını çektiği farklı odaklar, bir yanda tarikat ve cemaat kadroları… Bunların hepsi parselledikleri alanlar üzerinden zaman zaman çıkar çatışmaları yaşıyorlar ve bu çatışmalar Yargıtay’ın son kararında olduğu üzere ete kemiğe bürünüyor. Öte yandan bana göre bu kararın ucu mutlaka bir yerinden Saray’a uzanıyor ve Erdoğan’ın yurtdışı seyahati dönüşü yapacağı açıklamalara bakarak daha net bir sonuca ulaşacağız yaşananlara dair.”

‘Uzun vadeli hedef yeni anasaya tartışması’

Yaşlı, Anayasa Mahkemesi’nin bu kadar sert bir şekilde hedef gösterilmesinin uzun vadeli nedeninin yeni anayasa tartışmaları olduğu kanaatinde: “Eğer bir yeni anayasa söz konusu olacaksa, bugün fiilen gördüğümüz denge-fren mekanizmalarının ve anayasal denetimin ortadan kaldırılmasının yeni anayasada yer alacağını ve resmileşeceğini düşünebiliriz. Dolayısıyla Erdoğan AYM’siz, anayasal yargısız bir anayasal düzene geçiş istiyor olabilir ya da güç dengelerine, yapılacak itirazlara, verilecek toplumsal tepkiye bağlı olarak, varlığını devam ettiren ama yetkileri son derece daraltılmış bir AYM karşımıza çıkabilir.”