Türkiye İsrail’e karşı soykırım davasına nasıl müdahil olacak, etkisi ne olur?

Güney Afrika’nın İsrail’in Gazze’de soykırım uyguladığı gerekçesiyle UAD’de açtığı davaya Türkiye 4 ay sonra katılma kararı aldı. Karar ne anlama geliyor, etkisi ne olur? Dr. Sinan Odabaşı’na sorduk.

Burcu Günüşen

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Türkiye’nin Uluslararası Adalet Divanı’nda (UAD) İsrail’in soykırımla yargılandığı davaya müdahil olma kararı aldığını duyurdu.

İsrail’in 7 Ekim’den itibaren Gazze’de sürdürdüğü katliama karşın AKP-MHP iktidarı ticari ilişkilere son vermemiş ancak artan tepkilerin ve son seçim yenilgisinin ardından Nisan ayında İsrail’le ticarete kısıtlama getirmişti.

Fidan'ın açıklaması, bu yönde bir diğer adım.

Güney Afrika Cumhuriyeti, 29 Aralık’ta Uluslararası Adalet Divanı’na başvurarak İsrail’in soykırım suçuyla yargılanmasını istemişti. Başvuru kabul edilmiş, Divan, 26 Ocak ve 28 Mart'ta İsrail’e karşı bir dizi ihtiyati tedbir kararı almıştı.

Güney Afrika’nın girişimini 3 Ocak’ta memnuniyetle karşıladığını açıklayan Ankara, bundan 4 ay sonra davaya müdahil olma kararı aldı.

Kararı dün Dışişleri Bakanı Hakan Fidan Ankara’da Endonezya Dışişleri Bakanı Retno Marsudi ile bakanlıktaki görüşmesinin ardından yapılan ortak açıklamada duyurdu.

'Uluslararası toplum daha neyi beklemekte?'

Güney Afrika’nın başvurusu sonrası Erdoğan’ın talimatıyla “Türkiye’nin müdahalesinin nasıl olması gerektiği” konusunda çalışmalar yapıldığını anlatan Fidan “Çalışmamızın hukuki metni tamamlandığı zaman da alınmış olan bu siyasi kararı fiiliyata geçirmek için resmi müracaatımızı Uluslararası Adalet Divanı'na yapacağız” dedi.

İsrail’den büyükelçisini geri çağırsa da diplomatik ilişkileri kesmeyen, geçen aya kadar hiçbir kısıtlama olmadan İsrail’e ihracatı sürdüren Ankara’nın aldığı “bu siyasi karar”ın zamanlaması dikkat çekerken Fidan açıklamasında şu soruyu sordu:

“21. yüzyılda Gazze'de açlıktan ölümler yaşanırken, İsrail ordusunun çekildiği yerlerde toplu mezarlar ortaya çıkarken, kadın, çocuk, hasta, yaşlı demeden siviller hedef alınırken uluslararası toplum daha neyi beklemekte?”

Uluslararası Adalet Divanı’nda İsrail’in soykırımla yargılandığı davanın ilk duruşmalarında 57 ülke ve kuruluş görüş bildirmişti. Bunlar arasında Türkiye de vardı. Ancak Türkiye bu kez Güney Afrika’nın yanında davaya doğrudan müdahil olmayı hedefliyor.

Odabaşı: Müdahillik için 2 yol var

Nâzım Sinan Odabaşı

Altınbaş Üniversitesi Hukuk Fakültesi Milletlerarası Hukuk’tan Dr. Öğr. Üyesi Nâzım Sinan Odabaşı ile Türkiye’nin bu girişimini ve olası etkilerini konuştuk.

UAD’de üçüncü bir ülkenin çekişmeli bir davaya katılımının nadir görülen bir olgu olduğunu belirten Odabaşı’na göre bu konuda iki yol var. Bu yollar UAD Statüsü’nün 62 ve 63. maddelerinde belirtiliyor.

62. maddedeki müdahil olma durumunun "klasik" olarak nitelenebileceğini söyleyen Odabaşı “Buna göre bir devlet, kendisinin taraf olmadığı bir davaya, eğer davada alınacak karar onun bir yasal çıkarını ilgilendiriyorsa müdahil olma başvurusunda bulunabiliyor” diyor.

İkinci yol ise şu ana kadar daha da az kullanılmış olan 63. madde. Buradaki müdahale gerekçesiyse dava konusu olan uluslararası antlaşma/sözleşmenin hukuki yorumuna katkıda bulunmak.

İki yol arasındaki farklılıklar olduğunu belirten Odabaşı 62. maddeye göre yapılan başvuruda dava konusu somut olaya ilişkin bir müdahale söz konusuyken, 63’e göre müdahillik talebinde bulunan tarafın “somut olaya dahil olmadan, dava konusu hukuk kuralının yorumlanmasına ilişkin görüşlerini” öne sürdüğünü aktarıyor. 

Odabaşı henüz resmi başvuru yapmamış olmakla birlikte Almanya’nın Güney Afrika’nın İsrail’e karşı açtığı davada bu zeminde bir başvuru yapabileceğini, Belçika’nın da Mart ayında böyle bir açıklama yaptığını hatırlatıyor.

UAD Ukrayna-Rusya davasında 30'dan fazla ülkenin başvurusunu kabul etti

63. Maddeden müdahillik başvurularına bir örnek yine Soykırım Sözleşmesi’ne dayanan Ukrayna-Rusya davasında 30’dan fazla ülkenin bu maddeden talebini UAD’nin kabul etmiş olması.

Odabaşı bunu "UAD’de görülen davalara üçüncü devletlerin katılımı açısından eşi benzeri görülmemiş bir durum” diye niteliyor.

Burada 63. maddeye göre başvuru yapan devletin davanın taraflarından birinin yanında yer alıp almayacağına ilişkin bir tartışma var.

Odabaşı bu tartışmayı şöyle anlatıyor:

Deniliyor ki 63. Maddeye göre yapılan başvurular, sözleşmenin soyut olarak yorumlanmasına katılmayı amaçlıyor ve kağıt üzerinde, davaya taraf olan devletlerden bir tanesinin tarafı tutulmamış oluyor. Başka bir görüş de iki taraflı, çekişmeli bir davada söz konusu hukuk kuralı ya da kurallarının yorumlanma biçiminin, ister istemez taraflardan birisinin tezini destekler nitelikte olacağını ve 63’e göre başvuru yapan devletin de fiilen bir taraftan yana olacağını söylüyor.”

Ukrayna-Rusya davasında müdahillik talebinde bulunan devletlerin önemli bir kısmının aynı zamanda Rusya’ya yaptırım uygulayıp Ukrayna’ya silah yardımında bulunduğu düşünüldüğünde Odabaşı’na göre, fiilen ikinci görüş gerçekliğe daha yakın.

Ukrayna-Rusya davasına müdahil olan devletlerin önemli bir kısmı Rusya'ya yaptırım uyguluyor, Ukrayna'ya silah yardımında bulunuyor.

Ukrayna-Rusya davasındaki müdahillik taleplerini kabul ederek bu kapıyı açan UAD, İsrail’in yargılandığı davadaysa henüz müdahillik talepleriyle ilgili kararını vermedi.

Şu ana kadar resmen müdahillik talebinde bulunan Kolombiya’nın 63. maddeye, Nikaragua’nınsa  62. maddeye göre başvuru yaptığını hatırlatan Odabaşı “Divan henüz bu taleplerle ilgili kararını vermedi. Son zamanlarda İrlanda, Bangladeş, Pakistan gibi çeşitli ülkelerin müdahillik talebinde bulunacağına dair açıklamalar yapılıyor ama bunların çoğu henüz resmileşmiş değil” diyor.

'63. maddeden başvuru sınırlı sonuçlar doğuruyor'

Peki hangi maddeden müdahillik talebinde bulunulduğu sonucu değiştirir mi? Odabaşı’na göre 63. maddeye göre müdahil olmak sınırlı sonuçlar doğuruyor:

"Divan, Ukrayna-Rusya davasında bu maddeye göre müdahillik taleplerini kabul ederken, bunun davaya taraf olma anlamına gelmeyeceğini, sadece, talebi kabul edilen devletlerin söz konusu hukuk kurallarının yorumuyla ilgili gözlemlerini yazılı olarak sunma anlamına geleceğini belirtti.”

Türkiye’nin, İsrail’e karşı Güney Afrika davasına hangi maddeye dayanarak müdahil olma talebinde bulunacağı henüz netlik kazanmadı.

El Cezire’de yer alan bir haberde Kolombiya’nın başvurusunun ima edildiğini belirten Odabaşı “Eğer böyle olursa 63. Madde çerçevesinde bir taleple, Sözleşme’nin yorumlanmasına ilişkin olarak yorumlarını yazılı olarak iletmesi anlamında gerçekleşeceği düşünülebilir” diyor.

Kolombiya diplomatik ilişkileri kesti, Türkiye aynı yolu izleyebilir mi?

Davaya müdahil olma başvurusu yapan Kolombiya bugünden itibaren de İsrail'le diplomatik ilişkileri kesiyor. Benzer bir adımın Türkiye’den gelmesiyse pek olası değil.

Kolombiya Devlet Başkanı Gustavo Petro bugünden itibaren İsrail ile diplomatik ilişkileri kestiklerini duyurdu.

“Diplomatik ilişkilerin kesilmesiyle davaya gözlemci veya taraf niteliğiyle müdahil olma arasında doğrudan bir ilişki bulunmuyor” diyen Odabaşı “Elbette böylesi bir durum, iki ülke arasındaki siyasi ve diğer ilişkiler üzerinde bir etki yaratabilir, ancak diplomatik ilişkilerin kesilmesi başlı başına bir karar” diye ekliyor.

Karar neden şimdi alındı?

Peki Türkiye’nin aldığı bu “siyasi karar”ın şimdi duyurulmasının arkasında ne var? Fidan'ın bu açıklamayı Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ile görüşmelerinin ardından yapması dikkat çekti.

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan 28-29 Nisan'daki Suudi Arabistan ziyaretinde ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ile görüştü.

Odabaşı ABD’nin denge çabalarının başarısızlığına ve uluslararası siyasette oluşan boşluğa işaret ediyor:

"İşin siyasi boyutuna bakıldığında, son dönemde en azından görüntü olarak ABD, İsrail üzerindeki baskılarını sürdürmeye çalışıyor.

Refah’a yapılacak olan operasyon konusunda da birtakım kapalı görüşmelerin sürdüğü rapor ediliyor.

Fakat diğer yandan, uzun zamandır tartışılmakta olan İsrail ve Ukrayna destek paketinin, içine Tayvan da eklenerek, ABD Kongresi’nde yasalaştığını hatırlatmak gerekiyor ki bunun içinde 26 milyar doların İsrail’e askeri yardım ve Gazze’de insani yardıma ayrıldığını biliyoruz.

Ayrıca, son zamanlarda, başta ABD ve Almanya olmak üzere birçok Batı ülkesinde, Filistin yanlısı siyasi girişimlerin, açıklamaların ve eylemlerin zaman zaman şiddet de kullanılarak bastırıldığını da görüyoruz.

Bir yandan da ABD’de yaklaşan Başkanlık seçimlerini kazanmak isteyen Demokratların, kayda değer bir Arap kökenli nüfusun olduğu, seçimler açısından kritik bir eyalet olan Michigan’da yara alan imajı söz konusu.

Dolayısıyla diğer tarafı da dengelemesi lazım ABD’nin. Bence bunu başaramadıkları için de bir boşluk oluşuyor uluslararası siyasette.”

Filistin'in özgürlüğüne katkı sunar mı?

Bu uluslararası hukuk tartışmasının Filistin'in kurtuluşuna katkıda bulunmasının belirli koşulları var.

Peki UAD’deki bu dava ve başka ülkelerin müdahil olma taleplerinin Filistin'in özgürlüğüne etkisi ne olur?

Bu davanın önemini “doğru bir bağlama oturtmak” gerektiğini dile getiren Odabaşı “Elbette UAD bir mahkeme ve Güvenlik Konseyi ya da İnsan Hakları Konseyi gibi siyasi niteliği baskın BM organlarına kıyasla alacağı kararların daha saygın olacağı açık” diyor.

Yapılacak müdahillik taleplerinin barışa ve Filistin halkının özgürlük taleplerine katkıda bulunmasının koşulunuysa şöyle açıklıyor:

Burada yürütülen uluslararası hukuk tartışması, genel olarak Filistin halkının başta self-determinasyon olmak üzere haklarının tanınması, Filistin’in tam üye olarak BM’ye alınması ve İsrail saldırılarının durdurulması tartışmaları bağlamında bir argüman olarak ele alındığında anlamlı olacaktır.

Ancak bu bağlamda yapılacak olan müdahillik talepleri barışa ve Filistin’in özgürlüğü taleplerine katkıda bulunabilir."