Laiklik Sempozyumu: Akademinin mücadeleye dahil olma mücadelesi

Bugün başlayan ve haftasonu sürecek olan sempozyum, önemli bir eksiği giderirken, başka eksikleri de ortaya koyuyor.

İrem Yıldırım, Yiğit Günay

Bir dizi akademisyen bir araya gelerek can alıcı ve yakıcı olan “laiklik” meselesini ele alıyor, hem de pek çok boyutuna değinmeye çalışarak. Hem siyasi hem akademi açıdan kıymetli olan girişimin ilk etkinliği, Laiklik Sempozyumu oldu.

Düzenleyici ekip, faaliyetlerinin sadece laiklikle ve bu sempozyumla sınırlı kalmayacağını belirtiyor, düzenleyiciler arasında ileriye yönelik bir platform yaratma düşüncesi hakim. Konuşulması uzun süredir ertelenen başlıkları ele alma hedefindeler. Kendi tarifleriyle amaçları, “akademi olarak toplumun verdiği mücadelenin bir parçası olmak”.

İstanbul Kadıköy’de bulunan Barış Manço Kültür Merkezi’nde “Disiplinlerarası Yaklaşımlarla Laiklik Sempozyumu” 3 Mayıs’ta başladı. Sempozyum 5 Mayıs’ta son bulacak. Her oturumda üçer akademisyen, oturum konusunu farklı boyutlarıyla ele alıyor.

Sempozyumun ilk günündeki iki oturum felsefe ve tarih başlıklıydı. Cumartesi günü siyasal iktisat, eğitim ve kadın çalışmaları başlıkları ele alınacak. Son günün konusu kurumlar ile hukuk olacak ve sempozyum, serbest forumla son bulacak.

'Akademi toplumun verdiği mücadelenin parçası olmalı'

Açılış konuşmasında kürsüye Danışma Kurulu adına eski Anayasa Mahkemesi (AYM) üyesi Prof. Dr. Fazıl Sağlam çıktı. Sağlam, bir hukuk normu olarak laiklik ilkesinin somutluk ve bağlayıcılığını anlatarak başladığı konuşmasında Sağlam, eskiden üyesi olduğu AYM’nin kararlarına uyulmamasını eleştirirken AYM’nin de laiklik içtihadını terk eden tutumuna değindi. Sağlam'a göre bu sebeple AYM kararlarına uyulmamasına, laiklikten bağımsız kalma ödünü verildiği için şaşırmamak gerekiyor. 

Ardından Düzenleme Komitesi adına Prof. Dr. Cangül Örnek söz aldı. Akademinin sorumluluk alma duygusuyla attığı bu adımın altında yatan nedenleri anlattı dinleyicilere. Liberal islamcı paradigmanın elinde kalan bu alanda zengin bir üretimin mümkün olduğuna işaret etti. Örnek, üniversitelerin bu alana karşı aldığı tavırı da hatırlattı, üretimin düzeyinin parlak olmayışını gerekçelendirirken. Özetle cevaplanması gereken sorulara işaret etti ve akademinin toplumun verdiği mücadelenin bir parçası olması gerektiğini dile getirdi.

Prof. Dr. Cangül Örnek

Felsefe: Hoşgörü, formasyon olarak laiklik ve Sovyetler

İlk oturumun konu başlığı felsefeydi. 20’şer dakikada her hoca kendi başlığını tartıştı. Prof. Dr. Ateş Uslu, “Laikliğin Aydınlanma Çağı’ndaki Tarihsel Kökleri” başlığını ele aldı. Laikliğin aydınlanma filozoflarının icadı olmadığını savundu. Uslu, ‘hoşgörü’yü merkeze alacak şekilde, konuyu John Locke, Pierre Bayle ve Voltaire üzerinden tartıştı. Bir diğer konuşmacı, Doç. Dr. Bora Erdağı oldu. Erdağı, “Marx, Engels ve bir formasyon olarak laiklik” başlıklı bir tartışma yürüttü.

Bu oturumun son konuşmacısı Dr. Candan Badem, “Sosyalist Devletlerde Din ile İlişkinlenme Biçimleri”ni anlattı. Sovyetler Birliği üzerinden konuyu ele alan Badem, 23 Ocak 1918 tarihli Sovyet kararnamesinde alınan 9 kararı irdeledi. Lenin’in programında vicdan özgürlüğü adıyla karşımıza çıkan laikliğin uygulanışına dair örnekler sıraladı.

Prof. Dr. Sevtap Metin, Dr. Candan Badem, Prof. Dr. Ateş Uslu, Doç. Dr. Bora Erdağı (Soldan sağa)

Soru-cevap: Koşulları değiştirmek yerine 'insanların hata yapma hakkı'nı savunmak

Candan Badem’in sunumunun ardından yürüyen bir tartışma, akademideki laiklik tartışmaları güncel siyasete tercüme edilirken nasıl sıkıntılar yaşanabileceğini ortaya koydu.

Sempozyumun düzenleyicilerinden Doç. Dr. Tolga Şirin, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın tamamen kapatılması ve bu işin idaresinin cemaat ve tarikatların inisiyatifine bırakılması yönündeki liberal tezi hatırlatarak, Badem’e “Sizce DİB kapatılmalı mı, yoksa reformize edilip yeniden mi tanımlanmalı?” diye sordu.

Badem, yanıtında, Diyanet’le ilgili sorunun “çok büyük olması, bütçesinin çok büyük olması, kadrolarının çok fazla olması” olduğunu belirttikten sonra, cemaat ve tarikatlarla ilgili, tam anlamıyla liberal şu argümanı kullandı: “Mesela Menzil’in Sağlık Bakanlığı’nda örgütlendiğini herkes biliyor, bunlar olmamalı. Ama birisi de ‘ben Menzil Şeyhi’ne tapacağım’ diyorsa ona niye engel olalım? İnsanların hata yapma hakkı da var.”

Mevcut kanunların dahi yasadışı ilan ettiği tarikatlara mensup olmanın “hata yapma hakkıyla” açıklanması bir yana, örgütlenme hakkı tanınacak cemaat ve tarikatların “uslu uslu duracakları” varsayımının hangi tarihsel gözleme dayandığı bir soru işareti.

Badem’in yanıtına oturum konuşmacıları veya salonda bulunanlardan yorum yapan olmadı.

Tarih: Mezhepleşme, değerler, Fransız modeli

İkinci oturumun konusu tarihti. İlk söz alan Dr. Berkant Örkün, “Ekonomi ve Kültür İlişkileri Bağlamında Türklerin İslamlaşma Süreci” başlığını anlattı. Örkün, İslamiyete geçiş sürecinin ekonomi politiğini anlatırken ticaret ve dinin Türklerin hayatındaki önemini ve belirleyicini tarih perspektifinde sundu. Örkün’ün dikkati çektiği bir diğer yer mezhepleşmeler oldu, aslında tamamen ekonomik saiklerle oluşan gruplaşmalar olduğunu örneklerle anlattı.

Dr. Canan Özcan Eliaçık, Dr. İlkim Özdikmenli, Dr. Berkant Örkün, Dr. Mehmet Cemil Ozansü (Soldan sağa)

İkinci oturumun ikinci konuşmacısı Dr. Mehmet Cemil Ozansü, “Avrupa Kamu Düzeninde Laiklik ve Osmanlı’daki İzdüşümleri” konusunu ele aldı. Laiklikten bahsetmenin hukuk tarihinden bahsetmek olduğunu söyledi. Ve cuma gününün son konuşmacısı Dr. İlkim Özdikmenli, “Türkiye’de Erken Cumhuriyet Dönemi Laikliği ve Fransız Laiklik Modeli” başlığında konuştu. Özdikmenli, Türkiye’de Fransız laiklik modelinin doğrudan alındığını söylemenin güç olduğunu anlattı. 

Her oturum sonunda olduğu gibi sorular alındı, cevaplar verildi. Yarın, siyasal iktisat konu başlığıyla saat 11:00’de sempozyum devam edecek. 

Programın tamamı: