Az Neo-Osmanlıcılık, bolca İslam: Türk sermayesinin Afrika seferi

Erdoğan ve partisinin Afrika’ya yönelik emelleri ve uzun vadeye yayılmış planları var. Yardım götürürken gördükleri uygun ve verimli arazileri de kiralıyorlar. Bunlar hep o büyük planın getirileri.

Orhan Gökdemir

“Afrika Seyahatlerim” Emine Erdoğan’ın gezi anıları kitabı. Güncel fiyatı 56 TL. Bunu alana Tayyip Erdoğan’ın “Daha Adil Bir Dünya Mümkün” adlı kitabı öneriliyor. Onun ederi ise 34,90. Bu gerçeğe çok yakın bir fiyatlandırma. Artık Türkiye’de Afrika, adil bir dünya hayalinden daha değerli. Emine Erdoğan, özenle kaleme aldığı kitabında 2014-2020 yılları arasında Cezayir, Ekvator Ginesi, Etiyopya, Cibuti, Somali, Fildişi Sahili, Gana, Nijerya, Gine, Uganda, Kenya, Tanzanya, Mozambik, Madagaskar, Sudan, Çad, Tunus, Moritanya, Mali, Güney Afrika Cumhuriyeti, Zambiya, Gambiya ve Senegal olmak üzere 23 Afrika ülkesine gerçekleştirdiği seyahat anılarını anlatıyor. Tabii tek başına gitmedi oralara, eşinin yanında ve kalabalık refakatçilerin arasındaydı. Kendine gösterilen dramlara ağladı da. Hepsi gerçektir.  

Tabii Emine Hanım ve eşinin bu kadar çok Afrika gezisi yapması da rastlantı değil. Erdoğan ve partisinin Afrika’ya yönelik emelleri ve uzun vadeye yayılmış planları var. TRT ve türevleri Afrika’ya yardım programları ile dolu. Yardım götürürken gördükleri uygun ve verimli arazileri de kiralıyorlar. Bunlar hep o büyük planın getirileri. 

Türkiye'nin devlet eliyle Afrika'da toprak kiralayıp tarımsal üretim yapma hamlesi AKP’nin artık iktidara oturduğu 2013 yılına dayanıyor. Görevde olduğu sırada Erdoğan ile son derece sıkı ilişkileri bulunan devrik diktatör El Beşir döneminde, Sudan’da Beyaz Nil Nehri kenarında 99 yıllığına 500 bin hektar arazi kiralandı. Bunun yanında Sevakin Adası’nda Türkiye’ye 99 yıllığına tahsis edilmiş bir bölgede askeri üs oluşturuldu. 2013’te Etiyopya’nın Omo Vadisi’nde 25 yıllığına kiralanan 50 bin hektarlık bir arazide ELSE Şirketler Grubu patronu Seyfettin Koçak, İmam Altınbaş ve Kasım Külek Öz pamuk üretimine girişti. Çoğu yerel halktan oluşan işçileri ayda 30 ila 50 dolara çalıştırıyorlardı. Uzaklardan gelen bu patronlar sayesinde düzenli maaşları olmuştu!

Elbette Afrika’da Türk varlığı tarım sektörü ile sınırlı değil. Başta inşaat, enerji, eğitim, sağlık, kültür alanları gözde yatırım alanları. Özellikle ulaşım ve altyapı inşaatları Türk girişimcilerin ellerinde. Bölgeye yatırım yapan firmalara hazine garantili finansman sağlanıyor, teşvik ediliyor. Emine Hanım gezmiş, görmüş, beğenmiş, tereddüde mahal yok deniliyor. 

Plan var ama

Sudan ile Türkiye arasında tarımsal üretimin artırılması amacıyla, 2014’te anlaşma imzalandı. 2015’te anlaşma uygulamaya konuldu. Sudan’da 12 bin 500 hektar arazide “pilot çiftlik” kurulması kararlaştırıldı. Bunun için yüzde 80’i TİGEM’e, yüzde 20’si Sudan’a ait olan “Türk Sudan Uluslararası Tarım ve Hayvancılık AŞ” kuruldu. İşler palana uygun ilerliyordu. 

Ancak daha yolun başında çiftlik kurulacak toprakların merkezi yönetimin değil, eyaletlerin veya kabilelerin kontrolünde olduğu ortaya çıktı. Anlaşma yapılan arazilerin üstünde köyler vardı ve o köylerin anlaşmadan falan haberi yoktu. Toprakların bir kısmı da tarıma elverişli değildi. Ayrıca güvenlik sorunları vardı, kabileler ve silahlı çeteler bölgeye girecek işletmelerden “zekât” adı altında haraç istiyordu. Daha fenası verilmezse cebren almaya yeltenmeleriydi. Dört milyon hektar tarım arazisi böylece âtıl kalmıştı. 

Muhalefet partileri bu sıkıntıyı duydu, “ne olacak şimdi” diye sordu. Erdoğan, 2020’de, eleştirenlere cahiller diye çıkıştı. Toprak kiralamada amaç bir asır sonrasının taleplerine hazırlık yapmaktı. “Böyle bir derdi olmayanlar ülkemizin niye Sudan’da Nijer’de toprak kiraladığını anlayamıyor. Bu çapsız zihniyet, her konuda karşımıza çıkıyor” dedi.   

Sudan’da sorun çıkmıştı ama Afrika’da devlette arazi de boldu. Erdoğan ve ekibinin sık yaptığı Afrika ziyaretleri, düzenlenen ticaret forumları, toplantılar, THY’nin onlarca uçuşu, hepsi aynı amaca yönelikti. 

Dünya Ticaret Örgütü verilerine göre Afrika’dan en fazla toprak alan ülkelerin başında İngiltere, ABD ve Çin geliyor. Birleşik Arap Emirlikleri, Katar, Rusya, Japonya, İsrail ve Türkiye listenin alt sıralarında. Emek gücü sudan ucuz kıtada. Ağalık düzenine benzer bir kabile düzeni var, işleri kolaylaştırıyor. Üstüne üstlük bolca maden ve petrol de var. Toprak satmaya ve kiralamaya meyilli Kongo ve Sudan gibi ülkeler kıtaya ilgiyi kışkırtıyor. Bu ülkeler topraklarını ya satıyor ya da yüz yıl gibi sürelerle kiralıyor. Öyle ki Kongo, yüzölçümünün dörtte birine denk düşen 8,1 milyon hektar tarım arazisini kiraya verdi. Bir anlamda toprakları üzerindeki egemenlik hakkını da parça parça kiracı devletlere devretmiş oldu. Kiracılar Afrika’nın siyasi, iktisadi, toplumsal hayatının tam ortasında artık. 

Türk sermayesinin Afrika seferi

Türkiye'nin Afrika ülkelerine yönelmesi 1998 yılında hazırlanan “Afrika'ya Açılım Eylem Planı” ile başladı. Ama fikir olarak kalan bu plan, AKP iktidarıyla birlikte uzun vadeli eyleme dönüştü. Türk şirketleri ve TİGEM 2013’ten bu yana Afrika ülkelerinde tarım amaçlı toprak kiralıyor. Bu ülkeler arasında Sudan, Zambiya, Etiyopya, Nijer ve Nijerya var. Ancak Sudan'da yaşanan darbe ve yönetim değişikliği nedeniyle proje hayata geçirilemedi. Türkiye de bunun üzerine Nijer'de arazi kiraladı. Burada yem bitkileri üretilecekti. Ağır aksak adımlarla olsa da ilerleme bariz. TÜİK verileri Türkiye'nin Afrika kıtasıyla ticaretinin 2002 yılında 4,3 milyar seviyesinden, 2020'de yaklaşık 22 milyar dolara çıktığına işaret ediyor. Türkiye’nin dış seferlerinde uç beyi olarak görevlendirdiği Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansı’nın (TİKA) Afrika’daki ofis sayısı 22. Ajans kıtada yüzlerce proje yürütüyor.

Bu Türkiye’nin artık kıtada bir oyuncu haline geldiğinin işaretleri. Kıtaya Türkiye’den gelenlerin diğer ülkelerden bir farkı yok ama AKP ve medyasına bakılacak olursa Türkler emperyal heveslerle hareket etmiyor. Maksat kıtaya yardım olsun! Zaten Osmanlılar da kıtaya tamamen insanı amaçlarla el atmamışlar mıydı? Ahmet Davutoğlu, 2009’da, Dışişleri Bakanı olduğu dönemde bunu şöyle dillendirmişti; “Osmanlı'dan kalan bir mirasımız var. 'Yeni Osmanlı' diyorlar. Evet, Yeni Osmanlı'yız. Bölgemizdeki ülkelerle ilgilenmek zorundayız. Hatta, Kuzey Afrika'ya açılıyoruz. Büyük devletler şaşkınlıkla takip ediyorlar. Özellikle Fransa, Kuzey Afrika'ya niçin açıldığımızı araştırıyor. Ben de talimat verdim. Sarkozy hangi Afrika ülkesine giderse kafasını kaldırdığı yerde Türk büyükelçiliği binasını, bayrağını görecek. 'Binaları en güzel yerlerde tutun' diye talimat verdim.”

Yardımlar da diğer akçalı ilişkiler de Osmanlıcılık ve İslamcılık üzerinden ilerliyor haliyle. Böyle olduğu için Türkiye'nin Afrika'daki varlığının en büyük aracısı da Fethullahçılar olmuştu. Fethullahçılar ellerindeki her türlü aparatla bölgeye girmiş, okulları ve yardım kuruluşları ile yerleşmişti. 2016 darbe girişiminin ardından Fethullahçılar hemen her yerde kovalandı, onlardan doğan boşluk Maarif Vakfı, Yunus Emre Enstitüsü ve TİKA ile dolduruldu. Kızılay, İHH ve Anadolu Ajansı ile desteklendi. Türkiye'nin 2002'de Afrika'daki büyükelçilik sayısı 12'ydi, bu sayı 2020 itibarıyla 42'ye çıktı. Türkiye'nin Afrika'daki ticari potansiyelini geliştirme amacıyla çok sayıda şirket ve ticari kurum da rotasını kıtaya çevirdi. Artık Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu'nun (DEİK) 45 Afrika ülkesiyle ortak iş konseyleri var. 

Afrika'ya en çok yatırım yapan Türk şirketleri şöyle:  

  • Summa AŞ: Senegal, Kongo, Nijer, Ruanda
  • Limak: Mozambik, Fildişi ve Senegal
  • Yapı Merkezi: Etiyopya ve Tanzanya 
  • Karadeniz Holding: Mozambik, Gana 
  • Albayrak: Somali

Petrol bunun neresinde?

Tabii denklemde bir de “fosil yakıtlar” meselesi var. Libya’daki iç savaşa müdahil olan ve bu sayede ülke ile deniz yetki alanları anlaşması yapan Türkiye, denizlerinde petrol araması yapması için Somali hükümetinden de davet aldı. Toprak kiralama Afrika ülkelerindeki iktidarlarla sıcak ilişkiler kurulması anlamına geliyor. Diğer alanlardaki ilerlemeler de bunun bir getirisi. 

Petrol varsa silah, çatışma ve asker de olur. Haliyle dış ilişkileri askeri ilişkiler takip ediyor.  Türkiye’nin askeri güç bulundurduğu ülkeler de şöyle: 

  • Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC): 40.000 
  • Suriye: 5.000 – 7.000
  • Irak: 2.500 
  • Somali: 2.000
  • Kosova :400
  • Katar: 300
  • Bosna Hersek: 250
  • Lübnan: 100
  • Azerbaycan: 100-200
  • Arnavutluk: 24
  • Libya: 35-100
  • Demokratik Kongo Cumhuriyeti: 17
  • Mali: 3-5
  • Orta Afrika Cumhuriyeti: 3-5

İngiltere merkezli danışmanlık şirketi Pricewaterhouse Coopers’un (PwC) yayınladığı “Küresel Savunma Perspektifleri 2017” adlı raporuna göre Türkiye, 2016’dan bu yana ABD’den sonra yurtdışında en aktif olan ikinci orduya sahip ülke. 
İktidara yakın bir “araştırma” kuruluşu “Mavi Vatan” doktrininden yola çıkarak ülkeye yeni bir güvenlik bölgesi tarif ediyor. Buna göre Türkiye’nin güvenliği; Kuzey Batıda, Bosna & Hersek, Macaristan, Arnavutluk ve Romanya’dan, Batıda, Libya-Malta arasındaki boğazdan, Tunus’tan, Güney Batıda ve Libya ve Mısır’dan, Kuzeyde, Kırım ve Ukrayna’dan, Kuzeydoğuda; Kafkasya ve Kazakistan’dan, Doğuda Afganistan ve Hazar Denizi kıyıları ve İran’dan, Güneyde Sudan, Somali, Etiyopya ve Bab-ül Mendep Boğazı ve Aden Körfezi’nden; Güney Doğuda, Umman ve Katar ile Hürmüz Boğazından başlıyor. Bu aşağı yukarı Osmanlı sınırıdır. 

Hedef Latin Amerika ve Ukrayna

Sadece Afrika değil, Tarım Bakanlığı, Ukrayna’nın yanı sıra Latin Amerika ve Afrika’daki bazı ülkeler başta olmak üzere toplam 10 ülke ile yürütülen görüşmelerin bazılarının anlaşma ile sonuçlandığını, bazıları ile de temasların sürdüğü belirtildi. Kiralanacak tarım arazilerinde, iklimsel nedenlerle Türkiye’de üretilemeyen veya üretimi yetersiz kalan tarımsal ürünler yetiştirilecek. TİGEM’in öncülüğünde yürütülecek projelerde kiralanan araziler için özel sektör de devreye sokulacak. Örneğin Sudan’da ananas, mango, avokado ve kanola gibi tropikal meyve sebzelerin yanı sıra Türkiye'de üretim açığı olan ayçiçeği, mısır, pamuk, susam, şeker kamışı ve yonca ekilecek. Son dönemde yem fiyatlarının artması nedeniyle, kiralanacak arazilerinde özellikle yem bitkisinin üretilmesine ağırlık verileceği belirtiliyor. Türkiye’de işlenip yurtdışında bisküvi, makarna ve bulgur olarak ihraç edilecek buğdayın üretiminin de yine yurtdışında kiralanacak arazilerde yapılacağı kaydedildi.  2022’de Venezuela heyetinin Türkiye’yi ziyareti sırasında da 400 bin hektarlık tarım alanının Türkiye’ye kiralanması gündeme gelmişti. 400 bin hektar; tüm tarımsal arazi varlığımızın yüzde 20’sine tekabül ediyor. Türk sermayesinin Afrika seferi mehter marşı eşliğinde sürüyor.